Batı Sahra sorunu ve Afrika'nın güvenliği | ANALİZ
Osmanlı-Afrika ilişkileri alanında eserler veren İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı ve Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) kurucu başkanı, Çad Büyükelçiliği görevlerinde bulunan Prof. Dr. Ahmet Kavas'ın değerlendirmesini solitiraz okurlarının Afrika'ya ilgisini göstermek amacıyla yayınlıyoruz.
Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası kuruluşlar tarafından tanınmasa da, büyük çoğunluğu Afrika kıtası ülkeleri olmak üzere 48 ülke tarafından “bağımsız bir devlet” olarak tanınan Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti, Fas Krallığı’nın Batı Sahra ile ilişki kurulmasına bir tepki olarak, 1984 yılında terk ettiği Afrika Birliği’ne (AfB) dönmesiyle birlikte, gündemi yeniden meşgul etmeye başladı. Batı Sahra konusu, Japonya’nın AfB ile birlikte Mozambik’in başkenti Maputo’da 24 Ağustos 2017’de düzenlediği “Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı”nın en çok ses getiren meselesi oldu. Bölgedeki İspanyol sömürgeciliğinin, 1975 yılında Fas ve Mozambik ile imzalanan Madrid Antlaşması ile bitmesi üzerine, Fas kuzeyden girerek Batı Sahra topraklarının üçte ikisini, Moritanya ise güneyde kalan kısmını topraklarına katmıştı. Ne var ki Batı Sahra sorunu bir oldu-bitti ile çözülemeyecek kadar ciddiydi. Madrid Antlaşması da uluslararası toplum tarafından kabul görmedi ve hukuki açıdan herhangi bir yaptırım gücünü haiz olmadı.
BATI SAHRA DEMOKRATİK ARAP CUMHURİYETİ’Nİ TANIYAN ÜLKELER
1973 yılında Polisaryo Cephesi (Frente Polisario) adıyla başlayan silahlı direniş hareketi, 1976 yılında Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlığın hemen ardından, bu ülkeyi tanıyan 10 ülkenin neredeyse tamamı -Kuzey Kore Hariç- Afrika ülkesiydi. Takip eden yıllarda bu ülkeyi tanıyan ülkelerin sayısı oldukça sınırlı kaldı. 2016 yılında gelindiğinde Batı Sahra’yı tanıyan ülkelerin sayısı 85’i bulmuştu. Bu ülkelerin 30’dan fazlası Afrika kıtasında yer alıyordu. Suriye ve Yemen dışında hiçbir Arap ülkesi ya da BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden herhangi biri Batı Sahra’yı tanımaya yanaşmamıştı. İlerleyen süreçte Fas Krallığı’nın diplomatik hamleleri sonucunda 37 ülke Batı Sahra’yı tanıma kararını geri aldı ve bu ülkeyi tanıyan ülke sayısı 48’e düştü.
Fas Krallığı, Batı Sahra’yı tanıyan bu ülkelerin birçoğunun uluslararası camiada hiçbir ağırlığı olmadığını iddia etmektedir. Ne var ki, Fas Krallığı’nın Batı Sahra topraklarının üçte ikisini topraklarına katma girişimi de şimdiye kadar hiçbir dünya ülkesi tarafından kabullenilmemiştir. Fas Krallığı ise Batı Sahra bölgesinin tarihin bilinen bütün dönemlerinde kendisine ait olduğunu iddia etmekte ve sömürgecilik dönemleri de dâhil olmak üzere geçmişten günümüze dek bu bölgenin kendisinden koparılmasını kabul etmemektedir. Hatta Fas Krallığı’nın zaman zaman Moritanya’nın da kendisinin tabii uzantısı olduğunu iddia ettiği, orasının da bağımsız bir ülke olamayacağını iddia ettiği görülmekteydi. Bu iddialara en fazla karşı çıkan ülke ise bu üç devletin de (Batı Sahra, Fas Krallığı ve Moritanya) doğusunda sınır komşusu olan ve kıtada özgün bir ağırlığı bulunan Cezayir.
CEZAYİR’İN İTİRAZI
Günümüzde Cezayir 2 milyon 381 bin 740 kilometrekarelik yüzölçümüyle Afrika kıtasının en geniş, dünyanın ise on birinci geniş ülkesi durumunda. Fas’ın iddia ettiği üzere Moritanya, Fas ve Batı Sahra tek bir idare altında toplansa dahi, bu üç ülkenin toplam yüzölçümü 1 milyon 762 bin 798 kilometrekareyi ancak bulacaktır. Fas ile Batı Sahra’nın toplam yüzölçümü ilse 732 bin kilometrekaredir. Hiçbir uluslararası aktör tarafından kabul edilmese de, Batı Sahra’nın mevcut topraklarının yüzde 80’i Fas Krallığı tarafından işgal edilmiştir. İşgal ettikleri topraklar ile birlikte Fas’ın toplam yüzölçümü 678 bin kilometrekareyi bulmaktadır.
Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti’nin Fas Krallığı tarafından işgal edilen bölümü kumlarla inşa edilen bir duvarla ayrılmıştır. 100 bin askerle korunan bu sınır ve 500 bin mayın ile geçilemez hale getirilmiş durumdadır. Batı Sahralılar ise bu duvarın doğusunda yalnızca 53 bin 109 kilometrekarelik bir alanı idare etmekte ve kumlarla inşa edilen bu engele “utanç duvarı” adını vermektedirler. 1984 yılında, Batı Sahra’nın AfB teşkilatına dolaylı olarak kabul edilmesi, Fas’ı 1963 yılından beri kurucuları arasında olduğu bu teşkilattan çekilmeye itmiştir. Fas’ın geri dönüşü ise ancak 30-31 Ocak 2017 tarihinde AfB bünyesinde gerçekleşen 28. Devlet Adamları Zirvesi ile olmuştur. Fas’ın bu dönüşü için zirve öncesinde 40 civarında ülke yazılı onay vermiş, 39 ülke ise Fas’ın geri dönüşünün kabulü yönünde oy kullanmıştır. Fas’a karşı mücadele veren Polisaryo Cephesi ise sürgünde kurduğu Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti ile uluslararası camiada var olabilme hedefini canlı tutmaya çalışmaktadır. Cezayir ise Fas’ın Batı Sahra’ya yönelik olarak kendisine sorulmaksızın gerçekleştirdiği bu tek taraflı girişimi reddetmekte ve Batı Sahra meselesini müdahil olduğu her ortamda canlı tutmaya çalışmaktadır.
AFRİKA-JAPONYA KALKINMA KONFERANSI’NDA BATI SAHRA KRİZİ
Batı Sahra temsilcilerinin Afrika-Japonya Kalkınma Konferansı’nın yapılacağı salona ev sahibi Mozambikli yetkililerce alınması, uluslararası bazı medya organlarının gündeminde oldukça geniş yer tuttu. Polisaryo (Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti) temsilcileri geçmişte de benzer durumlarla karşı karşıya kalmıştı. Mozambik’te gerçekleşen konferansta, Polisaryo heyetinin Muhammed Salim Veled Salik’in başkanlığında, konferansın yapılacağı salona üye ülke temsilcileri gibi girme çabaları Fas tarafının tepkisiyle karşılaştı. Faslı yetkililer, Batı Sahralılar gelince tanımadıkları bu ülkenin yetkililerini salona sokmak istemedi. Faslı yetkililer Batı Sahra heyetinin konferansa katılma girişimini “adı olup da kendisi olmayan bir ülkenin” katılımı olarak nitelendirmekteydi. Mozambik bu girişimi kabullenemeyerek, Fas heyetinin müdahale etmesini üye ülkeler arasındaki ilişkileri belirleyen kuralların çiğnenmesi olarak değerlendirdi ve eleştirdi. Gerginleşen ve Fas dışişleri bakanını salona alınmama raddesine kadar varan, saatler süren tartışmaların neticesinde, Mozambik dışişleri bakanı Batı Sahra heyetini konferans salonuna gizli bir kapıdan aldı ve kendilerine ev sahibi ülkeye ayrılan koltuklardan yer tahsis etti. Faslı yetkililer ve Japon tarafı bu duruma tepki gösterse de, Fas Krallığı heyetinin yapabildiği tek şey toplantıdan sonra çekilen aile fotoğrafında Batı Sahra heyetinin yer almasını engellemek oldu.
Mozambik’in ev sahipliğinde düzenlenen söz konusu konferansa 53 Afrika ülkesi davetliydi. Mozambik Batı Sahra’yı en başından beri hem tanıyor hem de destekliyordu. Örneğin 2017 yılının Şubat ayında Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti devlet başkanı İbrahim Gali Maputo’ya davet edilmiş ve bir devlet adamına gösterilen tüm kabuller resmiyet içinde kendisine uygulanmıştı.
Fas’ın Batı Sahra’yı engelleme girişimi yalnızca Maputo’daki konferansla sınırlı değildi. Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da 2017 yılının Kasım ayında yapılan Dördüncü Arap-Afrika Zirvesi’ne de Batı Sahra heyetinin katılımını engellemeye çalışan Fas yetkililer, bunu yapamayınca Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan, Umman, Yemen ve Somali dâhil sekiz Arap ülkesini de ikna ederek zirveden çekilme kararı almışlardı. Zira Batı Sahra’nın daha önceki üç zirveye katılmamasına karşın, dördüncüsüne katılma girişimi Fas yönetimi tarafından bu tür toplantıların yalnızca BM Üyesi ülkeler arasında yapılabileceği tepkisiyle karşılaşmıştı.
BATI SAHRA SORUNUNUN KAYNAĞI
Batı Sahra’daki yerleşik halk, Maliki bir âlim olan Abdullah İbn Yasin’in baskısından kaçıp gelen Sahra Berberilerinin soyundan geliyor.1042-1052 yılları arasında bölgedeki tüm Berberileri idareleri altına alan Sahra Berberileri, Fas’ı dahi ele geçirebilmişti. Kıtanın ve bu bölgenin kaderinin menfi yönde değişmesi ise Avrupalı sömürgecilerin (Portekizliler, Fransızlar ve İspanyollar) Afrika’ya ve Batı Sahra’ya gelmesiyle başlamış. Batı Sahra sorunu kıtadaki sömürgeci devletler tarafından çizilen keyfi sınırların ve ortaya çıkarılan yapay kimliklerin ürünü. Bu sorun 1970’lerin ortalarında başlayan ve 42 yıldır kalıcı çözüm üretilemeyen, üretilmesi de mümkün olmayan bir süreci ifade ediyor. Çünkü Batı Sahra sorunu, mevcut durumda iki taraflı bir sorun olmaktan çıkıp kıtanın içinden ve dışından birçok ülkenin müdahil olduğu, uluslararası alandaki kördüğümlerden biri haline geldi. BM, AfB ya da AB gibi aktörler doğrudan ya da dolaylı olarak soruna müdahil oluyor.
KITA İÇİ YAKLAŞIMLAR
1963 yılında kurulan ve daha sonra AfB’ye evirilen Afrika Birliği Teşkilatı’nın temel amacı, Afrika’da Avrupalılar tarafından istila edilen ne kadar toprak varsa bunların bağımsızlığa kavuşması için çaba göstermekti. Bu dönemde teşkilatın faal üyelerinden olan Fas Krallığı’nın da İspanyol sömürgesi altında bulunan Batı Sahra’nın bağımsızlığı için mücadele eden yerel direniş örgütlerine silah yardımı yaptığı bilinmekteydi. 1975 yılında İspanya’nın buradan çekilmesinin ardından ise Batı Sahra’nın kendisine ait olduğunu iddia eden Fas Krallığı, Kral II. Hasan’ın yönetiminde “Yeşil Yürüyüş” adı altında Batı Sahra bölgesinin üçte ikisini topraklarına kattı. Batı Sahra direnişini yürütenler ise bu olaya “Kara Yürüyüş” adını vermekteydi.
Bu aşamada Fas Krallığı Büyük Fas İmparatorluğunu kurma hayaliyle yaşarken, Moritanya da devreye girerek Batı Sahra topraklarının üçte birini kendi sınırları içerisine kattı. Fakat 1978 askeri darbesi, Moritanya’yı bu girişimine son vermeye zorladı. Birçok Batı Sahralının Moritanya’ya göç etmesinden sonra, Moritanya yönetimi istese de istemese de Batı Sahra’nın kaderinde söz sahibi olacaktır ve bu soruna müdahil olmuş durumdadır. Cezayir ise komşuları olan Moritanya ve Fas Krallığı’nın Batı Sahra’ya yönelik politikalarından rahatsızlık duyuyor. Bu nedenle, Cezayir yönetimi Polisaryo Cephesi’ni her iki komşusuna karşı olan mücadelesinde destekliyor. Herhangi bir toprak kazanma çabasında olmamasına karşın, Cezayir de sorunun çözümü konusunda söz sahibi hüviyetinde olan devletler arasında.
kITA DIŞI YAKLAŞIMLAR
BM
Batı Sahra sorunun çözümü noktasında etkin rol oynayabilecek en önemli kıta dışı aktör BM’dir. Ne var ki bu kurumun izlediği yol ne Fas’ı ne de Batı Sahra’yı tam anlamıyla rahatlatmaktan oldukça uzak. BM sorunun kırk yılı aşkın bir süredir çözümsüz kalmasının en önemli müsebbibi durumunda. BM bir anlamda birinci dereceden sorumlu olduğu bu meseleyi, kıtanın eski sömürgecileri olan İspanya ve Fransa’nın manevra alanı olarak tutuyor. 1991 yılında hayata geçirilen, BM’nin öncülüğünde MINURSO adıyla bu bölgenin kendi kaderini tayin hakkı konusunda 1992 yılında referandum yapılmasını öngören 690 sayılı çözüm önerisiyle bölgedeki 16 yıllık iş savaş sona erdirildi, ancak aradan geçen zamana rağmen, bölgede bir türlü referandum gerçekleştirilemedi. İspanyolların gidişinden itibaren BM Batı Sahra’yı “idaresi olmayan ülke” olarak kabul ediyor. BM raporlarında ve uzman görüşlerinde bölgenin idaresi hakkında birbiriyle çelişen çeşitli hükümler var. Örneğin 2002 BM Hukuki Meseleler Genel Sekreter Yardımcısı Hans Corell, Fas’ın bu bölgede yönetici gücü olmadığının 14 Kasım 1975’de imzalanan Madrid Antlaşması’nda ifade edildiğini belirtiyor. Buna karşılık 2003 yılında BM bazı hususlarda Fas’ı bu toprakları idare eden güç olarak tarif edip petrol gibi kaynakları kullanabileceğini kabul etmişti. BM Genel Sekreterliği döneminde Kofi Annan bölgenin hiçbir gücün idaresi altında bulunmadığını deklare etmişti. Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti de bölgeyi idare eden güç olma iddiasını sürdürüyor. Yaklaşık yarım milyona yakın insanı barındıran bu bölgede, insani yardım veya diplomasi trafiği günü kurtaran çözümler üretmenin ötesine geçememiştir.
İSPANYA
Batı Sahra’nın kaderi üzerinde etkili olabilecek diğer bir güç ise bu bölgenin eski sömürgecisi olan İspanya. 1884-1975 yılları arasında Batı Sahra’yı sömürgeleştiren İspanya, önce burayı kendisine bağlı bir bölge olarak tutmuş, sonra bölgeye sömürge statüsü vererek “İspanya Sahrası” adını kullanmaya başlamıştı. Fas Krallığı ise 1956 yılında bağımsız olduktan sonra, Batı Sahra üzerinde hak iddia etmeye başlamıştı. BM de 1960’lı yıllarda Batı Sahra’nın İspanya’dan ayrılıp bağımsız olması yönünde çaba göstermekteydi. Batı Sahralılar ise 1973’de komşularının de desteğiyle Polisaryo Cephesi’ni kurup bağımsızlık mücadelesine başlamıştı. İspanya her ne kadar Madrid Anlaşması ile Batı Sahra’yı elinden çıkarsa da, bu sorundan kurtulması kolay olmayacaktı. Zira İspanya günümüzde de elinde tutmaya devam ettiği Kanarya Adaları’nda ve bizzat ülke sınırları içinde çok sayıda Batı Sahralı göçmene ve Polisaryo Cephesi mensubuna ev sahipliği yapıyor.
FRANSA, ABD, KÜBA VE RUSYA
Batı Sahra konusunda İspanya’nın ardından etkin olabilecek bir diğer Avrupa ülkesi ise Fransa. Bu ülke geçmişte Fas’ın büyük bir kısmını, Moritanya ve Cezayir’in ise tamamını işgal ederek Batı Sahra’yı çevreleyen tek sömürgeci devlet durumdaydı. Bu noktada Fransa bir yandan Fas Krallığı’nın tüm sabrını sonuna kadar zorlarken, diğer yandan Batı Sahralıları destekliyor gibi görünüp bölgedeki gerginliği ikili ilişkilerinde kullanıyordu.
İspanya ve Fransa’ya nispetle daha az etkili olsalar da ABD, Rusya, Küba ve Türkiye de sorun üzerinde söz sahibi olabilecek diğer ülkeler olarak ön plana çıkıyor. Washington yönetimi daha ziyade Fas’ı özerklik ve benzeri tavizlere zorlarken, Afrika’daki en önemli müttefiklerinden birini, Batı Sahra gibi kendisi için fazla önem arz etmeyen bir meselede harcamak istemiyor. Rusya geçmişte Cezayir ile olan yakınlığı nedeniyle Fas’tan ziyade Batı Sahra’ya arka çıksa da, kendisinin de birçok özerk bölgeye sahip olması münasebetiyle Batı Sahra’nın tam bağımsızlığını desteklemiyor. Küba konusunda en dikkat çeken husus ise geçmişte Sovyetler Birliği’nin Afrika’ya yönelik politikaları ile Rusya’nın Batı Sahra’ya yönelik politikalarının büyük oranda benzerlik göstermesi.
TÜRKİYE
Türkiye’nin Batı Sahra sorunu konusundaki tavrı ise iki dost ülke arasında, her ikisini de kırmayacak bir çizgide durabilmek. Ne var ki Türkiye’nin bu tercihi, meselenin çözümünde herhangi bir katkı sağlamak bir yana, soruna ilgisiz kalmayı dahi beraberinde getirebilme riski taşıyor. Geçmişte bölgede huzur ve istikrarı temin eden Osmanlı tecrübesinin dikkate alınması, meselenin çözümü yolunda hem Türkiye’ye hem de soruna müdahil olan devletlere büyük bir katkı sağlayabilecek potansiyele sahip. Zira Batı Sahra sorunu, Mağrip ülkeleri arasındaki sosyal, ekonomik ve siyasi uyumun önüne geçiyor. Gelinen noktada Batı Avrupa, ABD ve Körfez ülkeleri Batı Sahra konusunda Fas’tan yana tavır alırken, Rusya ve Küba başta olmak üzere birçok eski Doğu Bloğu ülkesi Cezayir’in ve dolayısıyla Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti’nin tezini destekliyor.
SOLİTİRAZ.COM